Wednesday, April 20, 2011

6. Kat- Cankaya
Sabaha karsi 6. katta les gibi kokan pacavrayi bagladiklarinda kadina karanligin umarsiz boslugunu ve savunmasizligini yasatacaklarini sandilar kendilerince.Karanliksa eli goz yerine kullanmayi ogretti kadina. Kadin kirpi gibi buzuldu, buzuldu tortop oldu siranin ustunde. Kirpiyken kirpilerin sesini duymak zor olmadi o karanlik icinde. Kirpilerle bir arada oldugunu ve elinde bir Seiko marka bir saat tuttugunu fark ettiginde o mekanin isiginin kendisine olum getirecegini iyi biliyordu kadin ve SIKTIKca  SIKIyordu bandini. Bant onundu gordurmuyordu ,gorulmeyi  engelliyordu. Dostlugunu kazanmaliydi onun, en azindan o mekandan acinin kaynagindan, bedenlerin parcalandigi o yerden sapasaglam cikabilmesi icin. Bant savunmaydi, bant gorulmemeyi sagliyordu cift tarafli.
Nuriye Kilinc
1998-Malatya
Yitirdigim
Oglen eve geldigimde yagda pismis yumurta yemek istiyordum sadece. Koy evinin o gune kadar gorulmemis kalabalik bahcesinde yesil sandikli ninemin son izide yok olmustu. Yesil sandigiyla beraber oglunu da goturmustu. Kapilari ince uzun salona acilan yapim tarihi 1968 olarak betona yazilan ev gercegin disina cikmaya baslamisti beni aglama agaci yapmaya basladiklarinda. Ben aglamismiydim? Gidip koy meydanindaki tabutun kapagini actigimda onu gormustum. Amcamlarin kardesi , ablalarimin babasi benimse yitirdigimdi. Gercek degilim ben. Gercekligimi tabutun kapagini kapattiklarinda yitirdim. Uzulmedim , sormadim, ogrenmedim onun onceki varligi ile ilgili hicbir seyi. Bilmedim, bilemedim, bilemezdim, bilebilmemide saglayamazlardi.
Nuriye Kilinc
95- Malatya
Cemre
Cemre yesil sandigi ile tum gecmisinide birakmisti sandiginin icinde. Cemrenin yesil sandigindan alinan tig isi dantelle suslenmis beyaz perde yanginin kokusunu tasiyordu o gunden bu gune.
Nuriye Kilinc
97-Malatya
Ayna
Koksuzum, yabanciyim, saydamim. Topluyorum goruntuleri icimde. Isteyene istedigi goruntuyu veriyorum  kolayca. Tipki ayna gibi icine almayan ama yuzeyinde var eden bir nesneyim ben.
Nuriye Kilinc
1997- Malatya
Evim
En buyuk zaman icinde kendi zamanini yasayan evim. Cocuk gulusunden olum korkusuna, yasam kavgasindan bayram telasina bir bir biriktiriyor olup biteni kendi icinde.
Nuriye Kilinc
98- Malatya
Tortu
Masalar, sandalyeler, pencereler, firinlar, buzdolaplari, anneler, babalar, sevgililer, cocuklar, sohpetler, ic SIKIntilar, huzunler, ufak tartismalar, buyuk kavgalar, bayram telaslari, sogutulmus butun sebzeler, bircok butunun parcalarindan olusturulmus baska butunler, kucuk mutluluklar, yasam sevincleri, igne basi yikimlar, yok oluslar. Yasamin durdurulamaz zamaninda cogu kez hic farkina varamadigimiz varmaya  zaman bulamadigimiz seyler. Hepsi olup bitiyor, gelip geciyor kendi sessizliginde gerilerinde farkedilmeyen tortularini birakarak.
Nuriye Kilinc
1998- Malatya
Masa
Kolalanmis beyaz ortulu, kanevice ortulu, fabrika yapimi ortulu, ortusuz, mermerden, demirden, ahsaptan yapilan dort ayakli, uc ayakli, ustunde yemek yenilen anneye, babaya , sevgiliye mektup yazilan, okul odevlerinin yukunu tasiyan, yanina usulca ilistigimiz, etrafina siralanmis sandalyelere pat diye oturdugumuz, buyuk, kucuk, kare , dikdortgen, yuvarlak masalar.
Nuriye Kilinc
98-Malatya
Pencere
Pencere, evin disla, disin ev iciyle merhabalastigi dolaysiz tek olanakti. Kapaliydi ve beyaz bir ortu inmisti ama istendiginde disi iceriden alikoymaya gucu yetmiyordu. Icerdekinin gorupte algilayamadigi disardaki devinimi izleyebilmesi icin kac kez yaslanilmisti pervazina. Gokyuzunden baska hicbir yerin gorulmedigi mekanda kac kez camina baslar konup o kivrimli bulutlar izlenildi ruyalar renkli olsun diye.
Nuriye Kilinc
1998- Malatya

Saturday, March 19, 2011

Yuz- Face

Yuzum
 kanli bir kayit
gunlerin sayfasina.
Ahmet Oktay, Gosteri 1993 say: 151 syf: 23


Her gun onunden gectigim yikintilar gibiydi O. Bitirilmemis veya tuketilmeye gerek duyulmamis. Hem vardi, hem de yoktu.  Vardi; cunku tuketilemiyordu, el degdirtmiyordu kendine. Yoktu; cunku, var edilememisti.
            Derin yariklarla parcalanmis govdesi oradaydi ve bir baska govdenin, bir yuzun onu donusturmesini bekliyordu. Butun hoyratligini, yuze verdi yuz ve donustu o zorunlu mekana. Icinde yabanilligini ve kederini sakliyarak. Artik O kapidan girilip pencereden bakilan bir mekandi. Yuzunu veriyordu o yuzlere var etmiyordu kendinden baska yuzleri.
            Bantlarin arasindan giren isik bir tek sandalyede kaliyordu uzun sure ve yuzunu kanli kayit gunlerin sayfasina yazdirmis O yuzu goturuyordu tarihe ve O vardi. Sadece O. Butun agirligiyla duruyordu, hic bir yere gidemiyordu. Gecmisti O, yasanmislikti O, dunu bugune tasiyan andi O. Var etmeliydi onu, dokunmali ve dokundukca kendini tanimaliydi yuz. Yuz yuzlerle karsilastikca donustu gecmis bugune. Bu gunlerde  aradi o yuzleri baska yuzler burdu karsisinda. O da donusmustu artik o mekan gibi, icinde kederini tasiyarak. Siyahla basladi once, bicimi bozuluyordu her yaptiginin. Nasil olur dedi dort ayagi  ve bir oturma yeri olan bir bicimi nasil boyle cizerim. Icinde aciyi tasiyan bicimin boyle cizilecegini cok sonra anladi. Cunku O kendini ciziyordu sandalyede. Diger yuzleri bulamayinca var etti  yuzunu her tuvalinde. Var edecekti onlari, kendi yuzunde, ta ki baska yuze donusturene kadar KENDI YUZUNU.
Her suret
kendinden agir!
katmerli
ve siyah dusler acar
kalbin ici

Baktigim katran
kederli;
ictigim su
bir akrep titremesi

kul
sadece kul
tum zaferlerin sonrasinda.

Yuzum
 kanli bir kayit
gunlerin sayfasina.
Ahmet Oktay

Nuriye Kilinc- Malatya-1996